İSTANBUL İÇİN ERGUVAN VAKTİ
İSTANBUL İÇİN ERGUVAN VAKTİ
Yazı: Ayşe Bayvas
Fotoğraf : YELDA BALER
Onlar açınca benim için İstanbul'a bahar gelmiş demektir. O İstanbul'un ağacıdır, Öylesine yakışır bu şehre.. Renginden midir nedir bilmem, pembe ile morun sakin ama delice karışımı İstanbul ile çok uyum sağlar gözümde. İstanbul kurulduğundan beri de var olduğu söylenir. Her bahar binbir nazla gelir ve sadece 15 gün için gören gönülleri şenlendirir. Sonra hiç beklemediğiniz bir anda apansız kaybolur. Görmeyen gönüllere yapacak bir şey yoktur ne yazık ki...
Erguvandan söz ediyorum, anlamışsınızdır. Ana vatanı ansiklopedilere göre güney Avrupa ve batı Asyadır ama efsaneler Filistin olduğunu söyler. Eski Mısır'da asalet sembolüdür. Homeros ise İlyada'da Hektor'un kemiklerinin konduğu altın kutunun erguvan renkli örtülerle sarılı olduğundan söz eder.
Hırıstiyan kültüründeki "Erguvan Ağacı" efsanesine göre utancın rengiymiş erguvani, hatta çiçekleri de beyazmış. Yahuda; İsa'yı otuz gümüşe sattıktan sonra utancından kendini bir erguvan ağacına asmıştır ya, işte erguvan bu utancı kaldıramadığından, ihanet yükünü taşıyamadığından kızarmış bembeyaz çiçeği… İşte bu nedenle "Juda's Tree" (Yahuda Ağacı) olarak adlandırılır.
Erguvan daha sonra Roma ve Bizans'ta da önemini korumuştur. Bizans İmparatorluğu'nda İmparatorlar genellikle erguvan renkli pelerin giyerlerdi ve bu rengi başka kimse kullanamazdı. İstanbul'da 6. yüzyılda, sadece bu renk kumaş üreten bir lonca olduğu bilinir. Porphirius bu anlamda bir sıfattı ve "erguvanlar giymiş" anlamına geliyordu. Bir diğeri de bazı imparatorların isimlerinin başında bulunan Porphyrogenetus olup "mor kumaşlarda doğan" anlamına gelirdi.
Osmanlı'da da erguvani renk ön plandaydı. Kanuni Sultan Süleyman'ın Rodos'u fethettikten sonra şövalyelerin büyük reisi L'Isle Adam'ı uzun süre yağmur altında beklettiğini, nihayetinde erguvan renkli bir çadırda kabul ettiğini biliyoruz. Erguvan, çiçekleri ne kadar narin olsa da güçlü dalları nedeniyle Osmanlı döneminde baston yapımında da kullanıldı. Ayrıca Osmanlı mutfağında salatalar, üzerine erguvan konularak renklendirilirdi. Erguvan, yüzyıllarca Bursa'nın da simgesi olmuştur. Osmanlı döneminde bilinen ilk erguvan şenliğini Bursa düzenledi. Emir Sultan'ın 15.yy'da başlattığı gelenek 19. yüzyılda unutuldu.
Edebiyat dünyasında da hemen her şairin şiirinde karşımıza çıkar erguvan. Bazen Baki'nin dediği gibi yağmur damlalarıyla ıslanarak inci ve yakutla bezenmiş bir ağaca dönüşür, bazen Nef'i'nin yaptığı gibi yaseminlerle kucaklaşır. Ahmet Hamdi Tanpınar "Kültürümüzde gülden sonra adına bayram yapılacak ikinci çiçek erguvandır." der. Hilmi Yavuz sevgiliye, dile gelişlerde kaybolduğu için "erguvandın" diye seslenir. İlhan Aktaş Boğaziçi'ne "erguvan kokulu be hey zalim yar" diye haykırır, Edip Cansever ise görkemli bir erguvan imparatorluğunu anlatır.
Son yıllarda erguvana aşık İstanbullular, kurdukları dernekle bir dedektif gibi dolaşarak kentteki erguvanları tespit ediyorlar. Ayrıca hem Bursa'da hem de İstanbul'da "Erguvan Şenlikleri" düzenleniyor, ağaçlar dikiliyor, fotoğraf yarışmaları yapılıyor. Unutulan erguvana iade-i itibar veriliyor kısacası.
Şimdi İstanbul için erguvan vaktidir, göz açıp kapayıncaya kadar da geçer. Bir sabah uyanırsınız ki artık yoktur. Ya da gözünüzün önünde aniden bir deli rüzgarla başlayan bir deli yağmur yağar, dökülüverirler. O telaşla üzerlerine basar geçersiniz. Bence bu görkemli şenliği bugünlerde kaçırmayın...
|